arkaplan

BLOG

EKOIQ Dergisi GeneL Yayın Yönetmeni Dr. Barış Doğru “İyilikte Hayat Var” için sorularımızı yanıtladı!

5 Eylül 2024

blog detail img

Barış Bey kendinizden bahseder misiniz? Sürdürülebilirlik konusunda kişisel bir değişim yaşamak için sizin attığınız adımlar nelerdir? Kendi yaşamınızda nelere dikkat ediyorsunuz?

Öncelikle çok teşekkürler. 1970 yılında İzmir’de doğdum ve çocukluğumdan itibaren bir eşitlik ve adalet duygusuyla büyütüldüm. Boğaziçi Sosyoloji bölümündeki eğitimim de aslında, bu eşitlik ve adalet duygusunu daha bilimsel bir zemine oturtmama yardımcı oldu. Hep insanlığa yararlı işler yapmanın peşinde oldum. Ama özellikle iş hayatının bu konuda çok yardımcı olabildiğini söyleyemem. Sonunda 2010 yılında, ideallerim ile iş hayatı arasında gerçek bir bağlantı kurabilmeyi başardım. Dünyayı son derece iyi kavrayan, geniş bir hayat vizyonuna sahip, optimist yayınlarının sahibi Ayşe Bilge Dicleli (Ayşe Hanım’ı kaybettik geçtiğimiz yıllarda; kendisini sevgiyle anıyorum) ve Zülfü Dicleli ile birlikte 21. yüzyılın gerçek sorunlarına dair bir yayın hazırladık: ‘ekoIQ.’ Toplumsal sorunlar ile çevresel sorunları bir arada ele almanın yollarını aradığımız bu yayın, Türkiye’de yayınlanan en uzun süreli yayınlardan biri olmanın yanı sıra, doğrudan sürdürülebilir kalkınmaya odaklanan tek yayın oldu uzun süre boyunca. 2015 yılında Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nı bir şekilde çok önceden bir yayında somutlamış olmak, beni gururlandıran şeylerden biridir gerçekten de…

Eşitlik ve adalet duygusu ile birlikte bir başka önemli “takıntım” da sanırım tutarlılık oldu tüm hayatım boyunca. Yapmadığın, yapamadığın şeyleri kimseye önerme; önerdiğin şeyleri de kendin yapmak için uğraş. Belki kısaca böyle özetlenebilir. Çok zor bir ilke, ne kadar başarıyorum bunu bilemem ama bunun için uğraş verdiğimi söyleyebilirim. Ve elimden geldiğince de bunu herkesten ve kurumlardan da talep ediyorum.

Gerçekten zor ama uğraşmaya değer bir yaşam ilkesi bence. Her kurumun da bunun için uğraşmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Karşı karşıya olduğumuz küresel ve ulusal tüm sorunların arkasında da bu genel ilkesizlik hali yatıyor gibi geliyor bana. Yeşil Aklama diye Türkçeye çevrilen Greenwash tam da bu yüzden önemli gündemlerden biri. Bu sayede, gerçek yeşil ürünler ve hizmetler konusunda derin bir güvensizlik de yaratıyorsunuz. Bunun sonucu da gerçekten bir şeyler yapmak isteyenlerin geriye çekilmesi (buna da Yeşil Sessizlik, yani Greenhushing diyoruz) ve zaten ağır aksak giden süreçlerin daha da aksaması.

Kısaca söylersem, insanlığın karşı karşıya olduğu tüm çevresel ve toplumsal sorunları çözebiliriz. Bunun için yeterli para da var, teknoloji de, bilim de, deneyim de. Ama yanlış tatmin alanlarında, ilkesiz ve dolayısıyla huzursuz hayatlarla bu fırsatı heba edip duruyoruz. Bunun için, çok daha temel bir zihniyet devrimi gerekiyor sanırım. Ve ben de en çok bunun için uğraşıyorum…

EKOIQ’dan bahseder misiniz? EKOIQ ile neyi hedeflediniz, yapmak istediğiniz dönüşüm neydi?

Hem ekoIQ hem de kardeş projemiz iklimhaber.org, Türkiye’de pek olmayan bir şeyi başardı. Tutarlı, bilimsel verilere dayalı, yalansız, çözüm odaklı bir yayıncılık. Ve bunu dünyanın ve ülkemizin bence en büyük ve riskli sorunlarını ele alarak yaptı. Her yıl üniversitelerden, şirketlerden, yerel yönetimlerden ve az da olsa kamu kurumlarından gelen geri bildirimler bize bunu bir parça da olsa başardığımızı söylüyor.

EkoIQ’yu yayına hazırlarken, başlangıç ilkelerimizden biri olan her yere, herkese eşit mesafede durma yaklaşımı sanırım önemli başarılarımızdan biridir. Deyim yerindeyse biz yayına başlarken, kimsenin kimseden haberi yoktu; haber almaya niyeti de yoktu. Halbuki karşı karşıya olduğumuz sorunlar, öyle kimsenin, tek bir kurumun, devletin veya STK’nın tek başına çözüm bulabileceği sorunlar değil. Bunlar, belki yüzyıllardır birikmiş, devasa sorunlar. Çözümleri için de iş birliği, müzakere ve dayanışma gerektiriyor.

Bu anlamda SKA’nın 17. Maddesi, bizim temel yönelimimiz diyebiliriz: Amaçlar için Ortaklıklar. Ortaklık kuramasınız bile, karşılıklı birbirinizi anlamak, müzakere etmek ve anlaşmadığınız konuların bile farkına varmak. Suskunluk ve iletişimsizlik, çok ciddi bir sorun. Belki iletişim çağı dediğimiz bu dönüm için garip gelebilir ama böyle. Kimse kimseyi dinlemiyor ve tabii anlamıyor.

Biz, tüm alanlara ve kesimlere eşit mesafede durarak aslında bir güven ve iletişim ortamı sağladık belirli bir oranda sanırım. Bunun somut sonuçlarından biri de her alandan yeni yazarlar edinmemiz oldu. Çoğu ilk kez bir yayın organında yazan onlarca yazarımız oldu. Bizim naçizane gücümüzle yapabildiklerimiz bunlar.

Önemli-mütevazı olamayacağım bu konuda- ama hiç de yeterli değil. Bunun için bu çemberin ve anlayışın büyümesi lazım. Bunun için de başka akıllara, deneyimlere, güçlere ihtiyaç var…

Sürdürülebilirlik Haberciliğinin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Toplumsal dönüşüm için sürdürülebilirlik haberciliğinin önemi nedir?

Türkiye’de habercilik zor iş. Sürdürülebilirlik haberciliği daha da zor bir iş ama gelecek burada yatıyor. Hatta benim öngörüm, hadi arzum diyeyim, sürdürülebilirlik konusunda ayrı bir haberciliğin ortadan kalkması. Sürdürülebilirliğin aslında hayatın her alanına dair bir konu, yaklaşım olması. Ben sürdürülebilirliği, yeni bir uygarlık çağrısı olarak görüyorum, algılıyorum. İklim krizinden tutun açlığa, yoksulluğa, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, ayrımcılığa, sınıf ve fırsat eşitsizliklerine ve tabii dezenformasyona kadar uygarlığımızın harika bir durumda diyebileceğimiz tek bir alanı yok. Sürdürülebilirlik haberciliği, işte bu eksik uygarlığın temel varsayımlarını yeniden ele almasına, eğitimden tutun kültürel üretime, iklim krizinden hayvan refahına kadar tüm sorun alanlarına yeni bakış açıları ve çözümler getirmede önemli bir rol oynuyor; oynayacak. Ve belki bir aşamada da her tema ve alanda, bir dip bilgi, bir altlık haline gelecek. Ama sanırım bunun için daha çok zaman var ama diğer yandan birçok konuda zamanınız daralıyor. Dolayısıyla sürdürülebilirlik haberciliği, bir uyandırma, bir alarm hizmeti vermeye bir süre daha devam edecek.

Teknolojik gelişmelerin sürdürülebilirlik üzerindeki etkileri hakkında ne düşünüyorsunuz? Özellikle yenilikçi teknolojilerin çevre üzerindeki olumlu etkilerini artırmak için hangi alanlara odaklanılmalı?

Ne için teknoloji, nasıl bir teknoloji? Sanırım sorunuzu yanıtlamak için önce bu soruları yanıtlamamız lazım. Atom bombaları da, kömürlü termik santrallar da, denizaltı petrol sondaj faaliyetleri de çok karmaşık ve gelişkin teknolojiler. Ama birincisi bize Nagazaki ve Hiroşima’yı ve şu anda dünyayı yok etmeye yetecek nükleer silahlanmayı; ikincisi sonuçlarını gün be gün yaşadığımız iklim değişikliğini ve üçüncüsü de yine iklim değişikliğiyle birlikte devasa boyutta deniz kirliliğine yol açan kazaları (2010 yılında gerçekleşen ve Meksika körfezinin büyük bir kısmını yok eden Deep Water Horizon kazasını-felaketini hatırlayın) hediye etti. Ya da gerçekten müthiş bir buluş olan plastiğin bugün dünya denizlerini ve karalarını boğmasını düşünün. Yani teknoloji nötr bir şeydir. Plastikten bebek emziği de yapabilirsiniz, devasa çöp yığınlarına giden tek kullanımlık plastik tabak ve kaşığı da.

Bugün sormamız gereken soru “nasıl bir teknolojiye ihtiyacımız var?”. Fosil yakıtları tarihe gömecek yenilenebilir enerji teknolojilerine çok ama çok ihtiyacımız var. Ya da endüstriyel atıklarımızı minimize edecek, atık suları tam olarak yeniden kullanılabilecek düzeye getirecek arıtma teknolojilerine. Bu teknolojiler bizim en iyi dostlarımız elbette. Yani başa kar hırsını ve tüketimi mi, yoksa insanlığa, doğaya yararı mı koyuyoruz ve teknoloji geliştiriyoruz, ilk önce buna karar vermeliyiz.

Döngüsel Ekonomi, insanlığın geleceğinin tek çözümü elbette. Ama konuşulmaya, belirli alanlarda uygulanmaya başlamasının üzerinden kaç yıl geçti ve biz döngüsel ekonomiyi gerçekten ne kadar hayata geçirebildik? Tabii bunlar sadece teknolojiyle ilgili sorunlar da değil. Tüm bunların arkasında kamunun, yurttaşların, sivil toplumun durması gerekiyor. Sanayinin de bu konuda, hiçbir teşvik olmasa bile, insanlığa karşı sorumluluğunu düşünerek çok hızlı adımlar atması gerekiyor. Para böyle de kazanılabilir. Ama belki ilk sorunuzun yanıtında söylediklerime dönmek gerekiyor: Biz temiz, adil ve eşit bir dünya istiyor muyuz? Yoksa sadece para mı kazanmak istiyoruz? Ve tabii bu konuda gerçekten tutarlı mıyız?

Bu soruları çocuklarımız bize soracak. Bundan eminim. Rahat uyumak isteyenler için kritik öneme sahip sorular bunlar…

Küresel sürdürülebilirlik trendlerini göz önünde bulundurduğunuzda, gelecekte hangi alanlarda önemli gelişmeler öngörüyorsunuz?

Benim söylediklerim gerçekten olur mu, yoksa bir hayalperest miyim bilmiyorum. Belki bunlar öngörü değil; benim hüsnükuruntularımdır (Wishful thinking). Ama şundan eminim; bundan ekoIQ’yu çıkarmaya başladığım zaman da emindim (çok arkadaşım deli olduğumu düşünmüştü sanırım); bu gidişat, gidişat değil. 2023 yılı dünyanın ölçülen ve bilinen en sıcak yılı oldu. Geçtiğimiz yıl, Akdeniz’de bir tropikal fırtına gerçekleşti ve Libya’nın Derne kasabasını yakıp yıktı. (ölü sayısı 10 binden fazla ama tam olarak bilinemiyor). Bu Akdeniz’de bu büyüklükte görülen ilk kasırgaydı ve Adana’yı da teğet geçti. Birçok ürünün rekoltesinde, iklim değişikliği nedeniyle büyük düşüşler oluyor. Denizlerin en önemli canlılarından ve bir anlamda sigortaları olan mercanlar toplu ölümlerle karşı karşıya. Amazonlardan Kaliforniya’ya, Antalya’dan Avustralya’ya ve Afrika yağmur ormanlarına kadar her yerde mega yangınlar yaşıyoruz. Daha fazla örnek vermek, herkesi mutsuz etmek istemiyorum. Ama bunlar tesadüf değil. Bunları matematiksel bir kesinlikle biliyoruz artık.

İnsanlık yeryüzünde huzurlu bir hayat sürecekse, sürmek istiyorsa, ilk yapması gereken iklim değişikliğine neden olan emisyonları azaltması ve çok kısa bir sürede de sıfırlamasıdır. Dolayısıyla küresel sürdürülebilirlik trendlerinin başını, emisyonların azaltılması ve var olan iklim değişikliğine karşı uyum için gereken önlemler çekecek. Mış gibi yapanlar bunun sonuçlarını çekecek. Ne yazık ki yapmayanlar da çekecek. Önümüzdeki dönemin bu anlamda, bir sorumluluk devrimi çağı olacağını düşünüyorum . Hiç beklenilmeyen kişilerin, kesimlerin bu konuda önderliği alabileceğine inanıyorum. Bu bir bilinç ve farkındalık meselesi. Bunun farkına vardığınızda, elinizdeki gücü bu gidişatı değiştirmek için kullanmıyorsanız, kusura bakmayın ama suçlusunuz. Elimizde tüm teknoloji, güç ve para var olmasına rağmen.

arrow right white

Önceki

arrow right white

Sonraki